GençLİK
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Yok mu tevbe eden?... Ki, onun tevbesini kabul edeyim.

Aşağa gitmek

Yok mu tevbe eden?... Ki, onun tevbesini kabul edeyim. Empty Yok mu tevbe eden?... Ki, onun tevbesini kabul edeyim.

Mesaj  FrqN Perş. Mart 20, 2008 10:58 pm

Hadis-i Şerif: Resulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu:

"Yüceliğine yüce, mübarekliğine mübarek Allah, dünya semasına nüzul tecellisi eyler ve buyurur:

Yok mu tevbe eden?... Ki, onun tevbesini kabul edeyim.

-Hani duacı?... Ki, onun duasına icabet edeyim.

-Bağış talebinde bulunan yok mu?... Ki, onu da bağışlayayım”

Hadis-i Şerifin tercümesi, kısaca yukarıda arz edildiği gibidir. Ama onun bir manası var ki hiç de buna benzemez; iç açan... gönül ferahlatan... göz aydınlatan.

Aşağıdaki cümlelerde o manayı bulacaksınız:

Bilmelisin ... Yüce Allah'ın nüzulu bir başkadır. O'nun adına: Ruhanî... Nuranî... ve Manevî... denir. Sonra bu nüzul tecellisi, özellikle isimlerin hükümlerini, izlerini, yer ve sema boşluğu alanında zuhurlarını göstermekten ibarettir. Keza, cümle vadileri, alabildiğine, önden sona böylece doldurmaktır...

Unutmamalı ki, bütün bu zuhurlar, yani sema boşluğunda meydana gelen zuhurlar -ama ne olursa olsun, ister hakikat, hakikat babından tümden olsun, isterse gizli, saklı yaratılış yönü ile incelikleri ve remizleri taşısın- hemen hepsi lafızlarla ve harflerle tahakkuk edip, bir gerçek olduğunu gösterir...

Bütün bu olanlar, ahadiyet makamından coşarak gelir. Öyle bir gizli gecede ki, ona "Ben gizli bir hazine idim..." mealine gelen Kudsî Hadisi ile işaret edilir..

Evet... Yüce Allah daima tecellisini ve zuhurunu meydana getirir. Ama vahidiyeti makamında. Ve öyle bir âlemde ki ona "Bilinmemi istedim... Halkı o sebeple yarattım" Kudsî Hadisi ile işaret edilmektedir.

Başta anlatılan ve mevzumuz olan Hadis-i Şerife tekrar dönelim. Özellikle, Allah-ü Teâlâ'nın o kelamı buyurma şekli üzerinde duracak, ondaki daha başka manaları da anlatacağız.

Şüphesiz, Allah-ü Teâlâ'nın kelamı bir beşer kelamına benzemez. "O halde nasıl?" diye soracaksınız. Bu sorunuzun cevabını aşağıda bulacaksınız.

Şöyle ki: Allah-ü Teâlâ, ezelî ve ebedî bir kelamla konuşmaktadır. Ama şekilsiz. Harfin ve sesin verdiği şekilden yana münezzeh... Ne bir semt var, ne de bir zarf.

Şimdi yukarıdaki cümleleri biraz şerh edelim:

Allah-ü Teâlâ, "Yok mu tevbe eden?..." buyurdu. Anlatılmak istenen mana şudur: "Nefsi makamında iken ve onun sıfatlarını takınmış iken tabiatın gereği olan aykınlıkları bırakıp şer'î uyarlığa dönen yok mu?... Evet böyle biri yok mu ki “Tevbesini kabul edeyim?..."

Bu cümlede ise şu mana anlatılır: "Evet... hani o kimse ki nefsinin tabiî aykırılıklarını bırakıp şer'î uyarlığa döner. Ve onun böyle yapmasının bir sonucu olarak Ben de ilahî isimlerin nurları tecellisi yolu ile ona döneyim... Lahutî sıfatlarla ona yöneleyim."

Şimdi ikinci cümleye geçiyoruz.

Burada Allah-ü Teâlâ, şöyle buyurdu: "Hani duacı?..." Bunda aranacak mana şudur: "Nerede o talip? Ama, rahmet feyzime hak kazanan talip; bir de şefat fazlıma hak kazanan..." Ama bu talep ve hak kazanmak kalp ve onun sıfatları makamında olacak... "Evet... hani böyle bir talip ve böyle bir duacı?... ki, onun duasına icabet edeyim."

Bunda anlatılmak istenen mana da şudur: "İsimlere has tecelli aydınlığı ile onu aydınlatayım... Sıfat inişlerinin şimşekleri ile ona gürleyeyim ve onun sonradan olma ve yaratılma sıfatlarını ifna edeyim."

Bu sıfatlar, Hakka has hakikî sıfatların beka yüzüne ârız olmuşlardır.

Şimdi de üçüncü cümlenin açıklamasına geçelim. Allah-ü Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Bağış talebinde bulunan yok mu?" Bunun manası şöyle anlatılabilir:

Bilhassa ruh ve sır makamında, örtülmeyi ve kapanmayı, gizlenip saklanmayı isteyen yok mu?

-Evet... Böyle bir talebi olan yok mu ki, kibriya örtümle örteyim... Azamet izarımla onu saklayayım?

-Evet... Bütün bunları zatî isimlerimden gelen tecellilerle yapayım.

-Böylece onu izafet yolu ile gelen zamandan ve izafet yolu ile kendisinde bulunan benlikten alıp kurtarayım.

-Bütün bunlardan sonradır ki o, Hakikî varlığımdan bir varlık âleminde tahakkuk eder

Yine bundan sonradır ki o, örtülmüş olur,

Yani; Benimle... isimlerimle... sıfatlarımla... fiillerimle. Özellikle taayyün içliğinden ve onun üzerine geçen takyid kaftanından.

Anlatılan örtünme hallerinin yerleri ve belli makamları vardır:

"Fiillerimle..." denirken, bu durum nefs makamı ile sıfatlarında olmaktadır.

"İsimlerimle..." denirken, kalp ve sıfatlarında hasıl olacak setr işine işaret edilir.

"Sıfatlarımla..." denirken, ise ruh ve onun ahkâmının kapanacağına işaret edilir,

"Benimle..." denirken ise şüphesiz zata geçilir. Bunun kapadığı yerler ise, sır ve ondan hasıl olan diğer esrardır. Şimdi işin sonuna geliyoruz. Bütün bu işlerden sonra olacakları O'ndan duymaya çalışacağız...


Yüce Allah bize şu manayı anlatmak istiyor: "Ve sen baki kalırsın... Ama sensiz olarak. Ve... Sen Ben olursun. Sonra... Ben sen olurum. Sen dahi Bensin."

Hasılı her şey O'nda ve O olur.

Yukarıdan beri anlatılan manaların tümüne şu Ayeti Kerime ile işaret edildi:

"Gerçekten ben çok çok bağışlayanım. Ama tevbe edeni... İman edip yarar iş yapanı." (Tâ-Hâ Suresi, Ayet-82 ) Bu manalardan Allah-ü Teâlâ'ya kavuşmayı anla. Ve bereket bul.
FrqN
FrqN

Mesaj Sayısı : 75
Kayıt tarihi : 19/03/08
Yaş : 32
Nerden : İstanbul

http://www.arattr.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz